23 Ekim 2010 Cumartesi

Birol GÜVEN, DENİZLİ köy'ünün muhtarına vali diyorlar.

Başlıkta zincirleme tamlamalar silsilesi kullanınca daha entel bir hava alıyor yazılar yada bana öyle geliyor...

Bu gönderi Birol GÜVEN'e yarı saydam mektuptur.

Malumunuz 7 yıl (yazıylan yedi sene ) aradan tekrar çekilen Çocuklar Duymasın Dizisi perşembe akşamları yayınlanıyor. Perşembe akşamları ekran başındaki bizlere sanal masturbasyon yaptıran ve olayları yalnış şekilde aktaran kurtlar vadisi pusu dizisi yerine bende birol GÜVEN'nin remake dizisi olan çocuklar duymasın'ı izliyorum.(ne sandın hep belgesel izleyecek halimiz yok ya)

Dizinin senaryosu gereği evin büyük kızı gönlünü egeli bir genç delikanlıya kaptırır, ardından işi ciddiyete bindirmek isterler aileler tanışır falan filan.

burada aslında az önce bok attığım kurtlar vadisi pusu dizisindeki gibi bir bilinç altı mesaj gönderimi yok değil, "bir kızın ilk tanıştığı erkek ile evlenmesi gerektiği" gibi. aynı dizinin daha önceki bölümlerinde ramazan süreci boyunca haluk tarafından iş yerindeki (ileride kesin gay çıkar) bir elemana yüklenmesi oruç tutmadığı için onu cani gaddar düşüncesiz olarak göstermeye çalıştığı'da ekşi sözlükte ilgili başlık altında işlenmişti.

işte mevzu bahis ekşi sözlük entrysi
öncelikle, vurmayın: yemin ederim ki tamamen kendi kontrolüm dışında birkaç dakikasına maruz kaldım bu dizinin.

dikkatimi çeken ise şu oldu: tam stv'ye.. aman, pardon, atv'ye layık bir dizi haline gelmiş. nasıl ki stv dizilerinde başörtülüler mutlak iyi, kötüler ise mutlaka başı açık oluyorsa, çocuklar duymasın'ın ramazan ayının ilk gününü konu edinen bu bölümünde de, oruç tutmayan piç kılıklı bir herif önce ofisin içinde 'şuursuzca' sandöviç yemeye başlıyor (neyse ki türk örf ve adetlerinin yılmaz savunucusu, göğsü iman dolu taş fırınımız halukumuz kendisini münasip bir şekilde uyarıyor), sonra paragöz bir şekilde şirketin dağıtacağı ramazan sepetlerinin faturalarının çıkartılması gerektiğini belirtmekle kalmıyor, bir de şirkette çalışan çaycıları işten çıkartarak çay masraflarını yarıya indirmekle ne kadar da güzel bir işe imza attığını göğsünü gere gere söylüyor. valla elinde bir viski bardağı eksikti, dinsiz imansiz piç herif.

ayrıca gerçek hayatta bir zamanlar yemek programı sunan kadın dizide ciddi ciddi yemek tarifi verdi lan.

buda linki : http://www.eksisozluk.com/show.asp?id=19988433


ben olayın bize diretilen bilinç altı mesajlar kısmında değilim aslında
Dizideki damat adayı (bildiğin damat) Denizlili. Haliyle dünürler (damat'ın anası ve babası) denizli'de yaşayan insanlar.

iki farklı kültürün bir araya gelmesi ve bu birlikteliğin çocukların mutluluğu için iyi geçmesi gerektiğine dair mizahi göndermeleri ilk düşünen kişi birol GÜVEN değil elbette. Holivut sinemasında bile bu tür filmleri izleyip gülmüşlüğümüz var.


Dizide iki aile birleştikten öncesi ve sonrasında aileler arasındaki kültür ve çevre farkları meltem'in ağzından yaşanan şehirler karşılaştırılarak anlatılmaya çalışılmış ancak zahmet edilipte bir araştırma yapılmadan anlatılmış.

Denizli'de sinema tiyatro veya opera'nın olmaması ama istanbulda olmasından tutunda, denizli'nin köy olupta ama istanbul'un metropol olmasına kadar bir yelpaze içerisinde bu karşılaştırma sürüp giderken diğer tarafa denizli'den gelen kız isteme heyetine yapılan surat ve mimik ifadeleri ile sanki onlara üzerlerinde uranyum olan radyoaktif madde izlenimi verilmiş. Ben bu art niyet insanı değilimdir ama ikili ilişki durum komedilerinde bir tarafın diğerini aşağılaması neticesinde ortaya çıkan mizah anlık olarak güldürmekten öteye gitmez. her yedi senede bir gözümüze sokulmadıktan sonrada hatırlanmaz.

Bu dizi içerisinde 7 sene öncesi veya 7 sene sonrasında bir kere bile opera veya tiyatro sahnesi yokken, hiç bir karakterin bir kere bile tiyatro'ya gitmişliği yokken, yine aynı şekilde doktorların,kurumların, hastanelerin (göz ameliyatı falan filan) aşı haftaları,spor mücadeleri, derbi maçları,takım ürünleri satan mağazalar ve sorumluluk projeleri gibi sosyal olayların dizide viral kampanyası yapılırken bir kere bile dünyaca ünlü şu opera şu hafta boyunca sahne alacak yada dünyaca ünlü şu oyun perdelerini şu gün açacak denmemişken karakterlerden birisinin denizli'de yaşama ihtimaline karşın ama orada opera yokki denmesi bana biraz itici geldi be birol GÜVEN. Ha bana birisi çıkıpta haluk'un babasını oynayan sanatçı aslında operacı derse fena küfrederim.

Bahsi geçen gelin karakteri, evin içinde topuklu ayakkabılar ve mini etek ile dolaşıp çok ağır makyaj yapan, yemek seansları dışında odasından çıkmayan bir tip. Dizinin hiç bir dış sahnesinde bulunmayan bir karakter. -- yeri gelmişken benim hatırladığım tek dış sahne ailecek bir kebapçı'ya gittikleri (kebapçıda taverna havasında bir yerdi) varın siz düşünün ailenin kültür patlamasını-- Bu karakteri sanki bir opera ve tiyatro bağımlısı gibi göstermek sonrada gitme ihtimali olan bir ilde ama bunlar yokki demek (var arkadaşım denizlide amatör tiyatro grupları, konservatuvar ve sosyal bir ortam var) abesle iştigaldir. Belden aşşa mizahdan daha aşa bir mizah türüdür.
Ha karakteri oynayan oyuncunun yetenek belirtisi göstermesi hatta gelecek vaad ediyor olmasına laf etmedim dikkat ederseniz. (güzel kız <3<3<3<3)

Meltem karakterinin ettiği laflar canımı sıksada başlarda ben birol GÜVEN'nin tüm egeyi denizli'den ibaret sandığına dair bir izlenime kapıldım. Zira bir ara zeytin bahçelerinden bahsetip sonra kordonda rakı içmenin cemiyetinden dem vuruldu. Şöyle düşündüğünüzde zeytin bahçeleri aydın ilinde, kordon malum izmirde, zannedersem birol GÜVEN tam egeli bir karakter kümesi oluşturup bu kümeyide denizli merkezine oturtmaya çalışmış ama keşke biraz araştırma yapsa iyiymiş. (yapmışsa bile yetersiz gelmiş.)

elbette konu bir çok mecrada kendine yer bulmuş.
http://www.facebook.com/photo.php?fbid=456381568023&set=a.111657658023.96968.62419938023&comments adresinde insanlar tepkisi dile getirirken twitter'da @birolguven mentionlarında bir çok sitem mevzu bahis.

Hatta birol GÜVEN kendi resmi twitter alanında şöyle bir şey söylemiş.
"Denizli'li köylüler, lütfen bana ulaşın bu yaz düğün yapacağız sizin orada. Denizli sosyetesini de çağırmayacağız"
http://twitter.com/birolguven/statuses/28395321975

bunu yazan bir adamın önüne türkiye sosyal haritasını alıp bir incelemesi gerekir diye düşünüyorum.Kaldı ki "denizli'li köylüler" lafına takıldım kaldım arkadaş ne demek yahu bu laf. Denizli'lere seslenmek için neden denizli'li köylüler lafı kullanılır ki ? birol bey lütfen twitlerinizie aynı senaryolarınızı yazdığınız gibi kaliteli yerlerlerden esinlenerek yazın o zaman belki ne demek istediğiniz anlaşılabilir.

15 Ekim 2010 Cuma

Denizli Seyahat! aramak kabahat.

Uzun süredir yazacak konuların arasından şuraya yazacak iki satır bulamadım. bunun haklı utancını damarlarımda hissediyorum ancak bugün yaşadığım bir olayın kahramanlarından birisinin isminin içinde denizli geçmesi ve kahramanların ikisininde denizli'de yaşamasından mütevellit blog'uma bir sitem yazısı yazmayı uygun gördüm.

son bir haftadır iş yoğunluğumun çok yüksek olmasından ötürü sağımı solumu göremez oldum hatta friendfeed'de pucca ile kaya şahin kapışmış pucca hesabını kaldırmış benim haber dahi olmamı.

Genelde yolculuk fikrini çok sevsemde yolculuk teknikte pek sevmem, özellikle otobüs ile şehirler arası yolda seyehat etmekten nefret ederim. bunu çok fazla sebepleri var aslında, yolculuk yapan insanların genel terbiyesizlikleri (ki yol boyunca saatlerce sakız çiğneyen ve durumdan rahatsız olduğunuzu dile getirdiğinizde sanki anasına sövmüşsünüz gibi muamele yapan insanlar, yada önünüzde koltuğu sizi düşünmeden sonuna kadar yatırıp bunu en büyük hakkıymış gibi davrananlar vs.)
Kişisel bazlı korkularımın yanında firmalara ait korkularda zuhur eder çoğu zaman, zira saatte 90 hız limiti ile gitmesi gereken yolda 130'la giden bir otobüs firması bende pek iyi izlenimler bırakmaz. Aynı şekilde adı express olduğu halde köy dolmuşu gibi her durağa inatla giren bir firmada yolucuk yapılabilinecek otobüs firmaları listemde yer alamaz.

böyle pinpirik bir adam olduğum için çoğu yolculuğum ziyadesi ile kötü geçip bir kabusa dönüşebiliyor.
ama bu sefer durum farklı.
Genelde sevdiğim ve sorun yaşamadığım firmaları "şiddetle" eşime dostuma tavsiye etme gibi hastalığım var.
bugün istanbuldan bir misafir bekliyorum. Misafirim hayatında hiç cep telefonu kullanmamış birisi ve denizli'ye daha önce tek başına gelmemiş birisi, hoş gelmiş olsa dahi garaj değiştiği için yol ve iz bilmiyor.
Tüm bu etkenlere misafir ağırlamanın adetlerinden olan karşılama faslının garajta yapılması gerektiği gerçeğini eklersek otobüs geliş saatini karşılayan insanın bilmesinin gerektiği ortaya çıkıyor.

Misafirim bana telefon açıp, sizin oralara hangi turizm ile geleyim, hangisinde sorun çıkmaz çocuğum dediğinde ben iki firma adı belirttim birisi pamukkale turizm eğer bu firmanın saatleri veya yolcu durumu müsait değilse denizli seyahati seçin dedim. aynı listenin sonuna köseoğlu, metro gibi turizmlere kesinlikle uğramaması gerektiğini özellikle belirttim.

Bugün saat 12'de denizli'ye doğru araç hareket etti ve şuan (15:49) misafirim halen denizli'ye doğru geliyor.
ben akşam karşılama saatimi garantiye bağlamak için bugün denizli seyahatin internet sitesinde bulunan 0 258 241 10 58 numaralı telefonu aradım.
normal şartlarda kurumsal şirketlerin verdiği iletişim telefonları önce bir santrale sonra bir santral görevlisine aktarılır (böyle bir kural yoksa bile genel uygulama bu şekildedir) ama denizli seyahat telefonunu direk olarak bir beyfendi açtı. Telefon sesinin buğulu gelmesinden ötürü (sanırım direk garaja bağlandı telefon ve yeni garajın atmosfer sesi direk ahizemin diğer ucundaydı) bekledim. Karşı taraftaki "konuşsana!" sesinden sonra irkildim ve cep telefonu kontrol ettim numara doğruydu, "denizli seyehat değil mi dedim" evet BUYRUN! dedi beyfendi istanbuldan saat 12'de kalkan araç denizli'de kaçta gelir diye sorduğumda asıl bombayı işittim, "Napıcan öğrenipte ?" bunun üzerine ben "misafir almaya gelicem o yüzden sordum kusura bakmayın dedim." adamda (pardon beyfendide) "tabiki saat 9 buçukta gelicek"  dedi.

bende telefonu zahmet oldu teşekkür ederim diyerek kapattım.

şimdi oradaki arkadaşa (beyfendi) söylemek isteyipte içimde kalan şeyleri buradan söylemek istiyorum.
birinci olarak bir firmanın kurumsal olabilmesi önce elemanından geçer, daha telefonda konuşmasını bilmeyen adamı işe alır ve firma yüzü olarak yazıhanende, sekreteryanda kullanırsan bu senin için eksi puandır.
Aynı şekilde adabı muaşeret kanunlarına göre telefon açtığınızda kahvede iddaa kuponu yaptığınız arkadaşınız bile olsa önce merhaba yada alo denir Konuşsana ! ne ya Konuşsana ne, anan bananın öğretmediği şeyleri ben burdan mı öğreteceğim.
Ben misafirime firmanızı tavsiye etmiş isem ve kendi planlamam veya organizasyonum için sizin denizli'ye geliş saatinizi bilmem gerekiyor. "tabiki saat 9 buçukta gelicek " cümlesi daha önce söylediğiniz halde sizi arayan adama bile denmez zira sizi oraya tüm telefon açanlara adam gibi cevap vermesi için oturttu şirketiniz.
hem kusura bakmayın ama ben müneccim değilim sizin gelen otobüsünüzün saatini gayb uykusuna yatıp öğreneyim.

velhasılı denizli turzim şu saniyeden itibaren seyahat edilecek otobüs firmaların listemden silinmiş bulunmaktadır.